8 Temmuz 2013 Pazartesi

Şu resmi bize anlatabilir misiniz sayın vali?

Resim cumartesi günü gerçekleşen polis ve bazı sivillerin, göstericilere “müdahale”sinden bir an. Twitter’da gördüm. Sanıyorum Radikal’den Serkan Ocak’ın. Serkan’ın ya da resmi çekenin anlayışına sığınarak buraya da aldım. Zira olup biteni gayet net anlatıyor. Ve sanıyorum İstanbul Valisi başta olmak üzere devlet görevlilerinin bize, daha doğrusu vatandaşlara bu resim hakkında bazı açıklamalar yapması gerekiyor. Ve elbette sadece bu resim hakkında değil, cumartesi günü ve daha önce olanlar hakkında da.


Konuyla ilgili herkesin bildiği gibi Taksim Dayanışması, 6 Haziran’da çıkan ve devletin Gezi Parkı üzerindeki tasarruflarını iptal eden İstanbul 1. İdare Mahkemesi kararını elden teslim etmek üzere Taksim’e çıkma çağrısı yapmıştı. Bu gösteri iki yönden sonuna kadar yasaldı: 1) Gezi Parkı ile ilgili projelerin ta 6 Haziran’dan beri yasal bir dayanağı olmadığı ortaya çıkmıştı. Dolayısıyla devletin bırakın haftalardır yaptıklarını, parkı günlerdir topluma kapatması da artık iyice keyfi bir hale gelmekteydi. Yani işin başından beri aslında yasadışı davranan devletti. Gösteri bu yasadışılığın altını çizecekti. 2) Böyle bir gösteri için kimseden izin almaya gerek yoktu. Türkiye’de toplantı ve gösteri için izin almaya zaten gerek yoktu, bu anayasal bir haktı. Ancak İstanbul Valisi, gösteriye izin verilmeyeceğini ilan ederek yine hukuksuz bir eyleme imza attı. Yetmedi İçişleri Bakanı da “TOMA’sıyla, polisiyle orada olacağız” diyerek devletin kendini bu konuda nasıl da bir taraf haline getirdiğini açık etti ve ayrı bir hukuksuzluğa imza attı. Devlet bütün bu hikayenin başından beri yaptığı gibi cumartesi günü de hukuksuz davranmaktaydı.


Dayanışma ve çok sayıda vatandaş cumartesi günü Taksim yakınlarında toplandılar. Ve daha gösteri başlamadan polis müdahalesi başladı. Son iki haftadır yaşananlardan daha sert bir müdahale olduğunu hemen görüldü. TOMA’lar İstiklal Caddesi boyunca göstericilerin peşinden gitti, tazyikli sular sıkıldı, bunu gaz bombaları izledi. Özetle gayet barışçıl, kendi halinde bırakıldığında kimsenin burnu kanamayacak ve muhtemelen bir-iki saat sonra bitecek gösteri, polisin müdahalesiyle çığrından çıkarıldı. Yetmedi, ara sokaklara dağılan göstericilerin peşinden gidildi. Onlarca insan gözaltına alındı, çok sayıda gazeteci, polis tarafından saldırıya uğradı, tekmelendi, yere düşürüldü.

Devlet, özetle bir şeylerin (ne olduğunu bilmiyoruz) intikamını almaktaydı. Böylesine bir sertliğin, tahammülsüzlüğün, daha doğrusu “hıncın” başka bir açıklaması yok çünkü.Yetmedi. Bütün bu “müdahale”ler sırasında geçtiğimiz haftalarda da zaman zaman rastladığımız “sivil” kişiler görüldü. Bunlardan biri resimde görülen kişidir. Şimdi şu soruları herhalde sormalıyız.


-Resimde görülen kişi bir sivil vatandaş mıdır? Eğer öyleyse nasıl oluyor da polisle beraber “müdahale”de bulunuyor?

-Ya da resimde görülen kişi bir sivil polis midir? Eğer öyleyse sivil polislerin ellerinde sopalarla toplumsal vakalarda boy göstermesi normal midir? Türkiye böyle bir ülke midir?

-Soru değil de, şu var bir de. Resimde ayrıca en solda gösterici mi, oradan geçen biri mi olduğunu tam bilemediğimiz bir kişi daha var. Polisin gaz bombası fişeğini ateşlemesiyle kendini savunmaya almış. Bence resmin üçüncü ve aynı derecede önemli unsuru da o. Zira bu üçüncü unsurun da katılmasıyla resim sadece Taksim civarında olanları değil aslında Türkiye’deki genel manzarayı da anlatmaya başlıyor. Hak aramak için sokağa çıkan kendi halindeki vatandaşların durumunu. Evet hak aramak için sokağa çıkıyorsanız böyle bir manzarayı hesaba katmanız gerekiyor. Elinizde silah vs olmadığında, barışçı bir gösteri düzenlediğinizde bile karşınızda devletin “orantısız” şiddetini (fişek yine hedef gözeterek ateşlenmiş)ve resmi mi sivil olduğunu bilemediğiniz bazı “yardımcı”larını bulursunuz. Yapacağınız tek şey, kendinizi korumaya almak, sonrasında ise devletin kara propagandaları, yalanları ile başa çıkmaya çalışmaktır.


Bitirmeden şu notu da düşmek isterim. Bu yazıya aslında elinde satır ile göstericilerin arasına dalan (ve gözaltına alındıktan sonra nasıl oluyorsa serbest bırakılan) “esnaflar”ın resmini de koyabilirdim. Koymadım. Öncelikle: o gaddarca manzarayı bir kez daha paylaşmak istemedim. Ancak bu konuyla ilgili olarak da valiye ve devlete sorulması gerekten sorular var elbette.


Sadece geçtiğimiz cumartesi değil, epeydir bazı satırlı, bıçaklı grupların göstericilere saldırdığı, köşebaşlarında nöbet tuttuğu biliniyor. Bu grupların bilhassa Şişhane, Kasımpaşa, Tophane civarlarında yoğunlaştığı da biliniyor. Bu gruplarla ilgili herhangi bir önlem alıyor musunuz? Yoksa cumartesi günü yaşandığı gibi bu kişilerin insanlara saldırmasını mı bekliyorsunuz. Saldırı sonrasında mı önlem alacaksınız? Saldırı sonrasında alacağınız önlem nasıl bir şey olacak? Gözaltına alıp “çok zarar etmiş” diye açıklama yapıp serbest bırakmak şeklinde mi?


Sıradaki soru ise valiye değil, daha çok Hükümet’e ve onun bu konudaki görüşlerini savunanlarla. Yarattığınız atmosferle, toplumun bir kesimini göstericilere düşman etmeyi başardınız. Bunların çoğunu yalan söyleyerek yaptınız. Şimdi ortaya çıktı ki bütün bu işlere dayanak olan tasarrufunuz da yasadışıdır. Bu atmosferi yaşatmaya daha ne kadar devam edeceksiniz? İlla kan akmasını mı istiyorsunuz? Toplumun bir kesimi diğer kesim üzerine satırla sopayla saldırdığında rahatlayacak mısınız? Bütün bunlar yaşanmışken Başbakan Erdoğan’ın dün hala göstericileri kastederek “Esnaftan ve sivil vatandaşlarımızın araçlarından ne istediniz?” demesi yeni “esnaf”lara yol vermek değil midir? Kafanızda kurduğunuz, propagandacılarınızın elbirliğiyle büyüttüğü “darbe” paranoyasından bu yolla mı kurtulacaksınız? “Sandık dışında başka yol arayanlara benim milletim geçit vermez” diyorsunuz.. Bu göstericilerin her gün “darbe” fikriyle uzaktan yakından ilgileri olmadığını size ispatlamaları mı gerekiyor? Çok yüzeysel bir bakışla bile bu gösterilerin öyle bir mesele ile ilgisi olmadığını anlamak kolayken bu yolda ısrar etmenizi nasıl anlamalıyız? Doğrusunu isterseniz cumartesi günü yaşananlardan sonra asıl başka sorular akla geliyor.


Şöyle ki:


Göstericileri düşmanlaştırarak, toplumun da onlara saldırmasını sağlayarak, daha doğrusu buna uygun bir zemin, atmosfer yaratarak, insanlara bu konuda “yeşil ışık” yakarak zaten Taksim’de varolan fiili sıkıyönetimi yurdun daha geniş bir kesimine mi yaymak istiyorsunuz? Tüm gösterileri, tüm hak arama toplantılarını daha baştan “suçlu” hale mi getirmek istiyorsunuz? İnsanları sokağa çıkmaya korkar hale mi getirmek istiyorsunuz? Medya, iş dünyası, yargı, istihbarat, bürokrasi, ordu elinizde iken, emrinize amade iken, kimden “darbe” bekliyorsunuz? Şu parkı herkese açmanızdan ve şu polis şiddetine artık bir son vermenizden başka bir şey istemeyen bir grup göstericiden mi? Şu soruya beraber cevap verelim o vakit: az önceki tabloyu da dikkate alarak düşündüğümüzde darbe yapmaya, daha doğrusu şöyle diyelim, Louis Bonaparte’vari bir 18 Brumaire’e kim daha yakındır? Hükümet mi, göstericiler mi?



Şu resmi bize anlatabilir misiniz sayın vali?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder